Yağmurlu bir gündü. Sıla pencerenin kenarına oturmuş
gökyüzünü seyrediyordu. Uzun zamandır saklanıyordu güneş bulutların arkasında.
’’
Hadi Bay Güneş, çık artık saklandığın yerden, sobeledim seni!’’ dedi Sıla.
Güneş çıkmazsa eğer parka gidemeyecekti çünkü. Her yer ıslaktı, birinin
buraları kurutması lazımdı.
Güneşli ama bir o kadar da rüzgarlı bir an hayal etti.
Gökyüzünde uçuşan neşeli o şeyler…’’Hmmm adı neydiii…neydiii??? Uçurtmuç!’’
Evet uçurtmuçlar ile dolsaydı gökyüzü, gülseydi tüm çocukların yüzü…Dua etti ve bütün kalbiyle bunu diledi.
Çünkü Sıla üzgündü… Evdeki en iyi oyun arkadaşı, annesi hasta
olmuştu. Oturmuş güneşin saklandığı yerden çıkmasını beklerken, bir uçurtmuç
yapıp anneme hediye edebilirim diye düşündü. Annesi iyileştiğinde birlikte uçurabilirlerdi. Yardıma
ihtiyacı olacaktı ama süper babalar böyle günler için vardı. ‘’ Babacığımm uçurtmuç
yapmam için bana yardım eder misin?’’ diye seslendi.
Babası uçurtmuç için gereken malzemeleri getirdiğinde, Sıla’nın
içi kıpır kıpırdı. Ölçtüler, kestiler, yapıştırdılar…Birlikte eğlenceli bir zaman
geçirerek rengarenk bir uçurtmuç yaptılar.
Elinde uçurtmuçuyla koşarak annesinin yanına gitti. ‘’Annecim bak sana ne yaptık’’ dedi, elinde tuttuğu
şaheserini gösterirken annesine. ‘’Biliyor musun bunun adı uçurtmuç’’ diye
ekledi…Annesi bu uçurtmuçun hayatında aldığı en güzel hediye olduğunu
söylerken, kollarının arasına aldı minik kuzusunu. Gerçekten çok sevimli bir
uçurtmaydı bu.
Ama Sıla bir şeylerin eksik olduğunu düşünüyordu. Eksik
parçalarını da tamamlayınca harika bir uçurtmuç olacaktı. Düşündü düşündü
düşündü… Koşarak odasına gitti. Pembe sandalyesini aldı, dolabın önüne koydu.
Üzerine çıktı, dolabın üzerindeki ufak ahşap kutusunu alarak aşağıya indi.
Annesi ve babasıyla birlikte çıktıkları doğa yürüyüşlerinde
topladıkları veya evde bulduğu, sonradan işine yarabileceğini
düşündüğü nesneleri bu ufak ahşap kutuda saklıyorlardı. Kutuyu büyük bir
hevesle açtı, emindi, aradığı şey bu kutudan çıkacaktı. Kutuyu açtı, tek tek çıkarmaya başladı
içindekileri. Bir deniz kabuğu, gökkuşağı gibi renkli bir taş, kurumuş yaprak
ve çiçekler, renkli düğmeler, ataçlar, ponponlar, kırılmış tokalarından söktüğü
kurdele, fiyonk ve figürler…
Deniz kabuklarını ve taşları kullanamam diye düşündü. Çünkü
uçurtmuçunun uçabilmesi için hafif olması gerekiyordu. Kurumuş yaprak ve
çiçekler güzel olurdu ama rüzgarda dağılabilirlerdi.’’İşte’’ dedi.’’Aradığımı
buldum!’’ Kurdele ve fiyonkları aldı koşarak uçurtmuçunun yanına oturdu.
Rengarenk bir kuyruk yapmaya koyuldu. Kırmızı, sarı, mavi, pembe, mor, yeşil,
turuncu…Renkler bir araya geldiklerinde daha da çok neşe veriyordu.
Sonunda bitirdi el emeği göz nurunu. Uçurtmuç, güneşli ve bir
o kadar da rüzgarlı bir günde, annesiyle el ele gökyüzünde dans ettirilmeye
hazırdı doğrusu…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder