18 Nisan 2018 Çarşamba

Çizimlerim-1


Banyo Zamanı :)


Saçlarını Kestirmek İstemeyen Kirpi :)




Meraklı Kirpik kirpi,
Karıştırıyordu yine her yeri,
Çekmecede bulduğu makas ve iğneleri,
Hemen kendi ellerinde denedi.

Canı acıyınca ağlamaya başladı
Seslenerek yardım cağırdı.
Sesini duyan anne kirpi,
Bir şeyler olduğunu anladı.

Koştu geldi yanına,
Sarıldı yavrusuna,
Aldı ellerini ellerinin arasına,
Pansuman yaptı yarasına.

‘’Ah yaramaz Kirpik,
Bilmediğin şeylere lütfen dokunma’’
Merak güzel bir şeydir ama,
Yanında annen olunca’’

Makastan korkuyordu,
Okulda bile kullanmıyordu,
Etkinlik saati gelince,
Hiç bir şey kesemiyordu.

Okuldan dönünce aynaya baktı
Saçları ne kadar da uzamıştı
Ama kuaföre giderse
Yine canı acıyacaktı…

Kutusundan çıkardı bütün tokalarını
Saçlarını toplayacaktı.
Hepsini taksada başına
Onlar hala dağınıktı.

Akşam babası işten geldi,
Saçlarını kestirmişti.
Koşarak yanına gitti,
Canı acımış mıydı merak etti.
‘’Babacığım hoş geldin,
Bilsen seni ne kadar özledim.
Çok yakışmış gerçekten yeni saç modelin,
Acıdı mı kesilirken merak ettim?''

‘’Cansızdır saçlarımız,
Kesilse de acımaz.
İyi görünmekse amacımız,
Makastan korkulmaz. ‘’
Çok naziktir elleri,
Makası hiç hissetmezsin.
Kesilirken saçların,
Gülersin eğlenirsin.’’

Korkusunu yendi, hazırlanıp kuaföre geldi.
Kırmızı koltuğu da pek bir afilliydi.
Saç modelini seçti, kesilmesini rica etti.
Babasının dediği gibi hiçbir şey hissetmedi.

Fıs fıslar sıkıldı, ıslak saçları tarandı.
Bir kaç makas darbesiyle yeni saç modeli tamamdı.
Uzun uzun seyretti aynada kendisini,
Yeni görüntüsü gerçekten çok güzeldi.

https://ervacamasal.blogspot.com.tr/

11 Nisan 2018 Çarşamba

UÇURTMUÇ :)




Yağmurlu bir gündü. Sıla pencerenin kenarına oturmuş gökyüzünü seyrediyordu. Uzun zamandır  saklanıyordu güneş bulutların arkasında.
’’ Hadi Bay Güneş, çık artık saklandığın yerden, sobeledim seni!’’ dedi Sıla. Güneş çıkmazsa eğer parka gidemeyecekti çünkü. Her yer ıslaktı, birinin buraları kurutması lazımdı.
                 
Güneşli ama bir o kadar da rüzgarlı bir an hayal etti. Gökyüzünde uçuşan neşeli o şeyler…’’Hmmm adı neydiii…neydiii??? Uçurtmuç!’’ Evet uçurtmuçlar ile dolsaydı gökyüzü, gülseydi tüm çocukların yüzü…Dua etti ve bütün kalbiyle bunu diledi.

Çünkü Sıla üzgündü… Evdeki en iyi oyun arkadaşı, annesi hasta olmuştu. Oturmuş güneşin saklandığı yerden çıkmasını beklerken, bir uçurtmuç yapıp anneme hediye edebilirim diye düşündü. Annesi  iyileştiğinde birlikte uçurabilirlerdi. Yardıma ihtiyacı olacaktı ama süper babalar böyle günler için vardı. ‘’ Babacığımm uçurtmuç yapmam için bana yardım eder misin?’’ diye seslendi.

Babası uçurtmuç için gereken malzemeleri getirdiğinde, Sıla’nın içi kıpır kıpırdı. Ölçtüler, kestiler, yapıştırdılar…Birlikte eğlenceli bir zaman geçirerek rengarenk bir uçurtmuç yaptılar.

Elinde uçurtmuçuyla koşarak annesinin yanına gitti. ‘’Annecim bak sana ne yaptık’’ dedi, elinde tuttuğu şaheserini gösterirken annesine. ‘’Biliyor musun bunun adı uçurtmuç’’ diye ekledi…Annesi bu uçurtmuçun hayatında aldığı en güzel hediye olduğunu söylerken, kollarının arasına aldı minik kuzusunu. Gerçekten çok sevimli bir uçurtmaydı bu. 

Ama Sıla bir şeylerin eksik olduğunu düşünüyordu. Eksik parçalarını da tamamlayınca harika bir uçurtmuç olacaktı. Düşündü düşündü düşündü… Koşarak odasına gitti. Pembe sandalyesini aldı, dolabın önüne koydu. Üzerine çıktı, dolabın üzerindeki ufak ahşap kutusunu alarak aşağıya indi.

Annesi ve babasıyla birlikte çıktıkları doğa yürüyüşlerinde topladıkları  veya  evde bulduğu, sonradan işine yarabileceğini düşündüğü nesneleri bu ufak ahşap kutuda saklıyorlardı. Kutuyu büyük bir hevesle açtı, emindi, aradığı şey bu kutudan çıkacaktı.  Kutuyu açtı, tek tek çıkarmaya başladı içindekileri. Bir deniz kabuğu, gökkuşağı gibi renkli bir taş, kurumuş yaprak ve çiçekler, renkli düğmeler, ataçlar, ponponlar, kırılmış tokalarından söktüğü kurdele, fiyonk  ve figürler…

Deniz kabuklarını ve taşları kullanamam diye düşündü. Çünkü uçurtmuçunun uçabilmesi için hafif olması gerekiyordu. Kurumuş yaprak ve çiçekler güzel olurdu ama rüzgarda dağılabilirlerdi.’’İşte’’ dedi.’’Aradığımı buldum!’’ Kurdele ve fiyonkları aldı koşarak uçurtmuçunun yanına oturdu. Rengarenk bir kuyruk yapmaya koyuldu. Kırmızı, sarı, mavi, pembe, mor, yeşil, turuncu…Renkler bir araya geldiklerinde daha da çok neşe veriyordu.

Sonunda bitirdi el emeği göz nurunu. Uçurtmuç, güneşli ve bir o kadar da rüzgarlı bir günde, annesiyle el ele gökyüzünde dans ettirilmeye hazırdı doğrusu…



                                         https://ervacamasal.blogspot.com.tr/

5 Nisan 2018 Perşembe

MUZİPCO :)


     Tüm koala yavruları serinlemek için ağaçlara sarılırken, Muzipco annesinin bacağından hiç  ayrılmıyormuş. Karnı acıktığında annesi  Muzi  ve babası Co minik yavrularını sıra ile sırtlarına alıp okaliptüs ağaçlarına tırmanıyolarmış. Ağacın en güzel en lezzetli yapraklarını toplayıp yavrularına yediriyorlarmış. Ancak Muzipco o kadar üşengeçmiş  ki yaprakları çiğnemeye bile hali yokmuş. Sürekli uyumak istiyormuş annesine sarılıp. Bu yüzden annesi ne evi toplayabiliyor, ne temizlik yapabiliyor ne de yemek pişirebiliyormuş.
     Bir gün anne ve babası Muzipco’yu da alarak bir kamp yapmaya karar vermişler. Kampta görev paylaşımı yapacaklar, böylece Muzipco artık sorumluluk almaya başlayacakmış. Hazırlıkları yapmışlar, düşmüşler yollara. Anne koala Muzi sırtında çantasını taşıdığı için artık sırtına alamayacağını, yürümesi gerektiğini söylemiş yavrusuna.
     Yürümek de ne zor işmiş…Adımlarını saymaya başlamış : Bir adım, iki adım, üç adım...Daha şimdiden saymaktan yoruldum, diye düşünmüş. Yol bitecek gibi değilmiş. Dinlenmek için olduğu yere çömelmiş. O sırada sırtlarında küçücük kırıntılar taşımaya çalışan karıncaları fark etmiş. Kırıntılar kendi boylarından büyük oldukları halde taşımak için gayret eden bu minik hayvanları dikkatlice izlerken, annesinin sesiyle kendine gelmiş :
‘’Haydi yavrum yolumuz uzun
Yürümeye devam etmeliyiz
Kamp alanımıza varabilmek için
Karıncalar gibi biz de gayret etmeliyiz’’

Annesi elini uzatmış ve kaldırmış yavrusunu olduğu yerden. Su içirmiş elleriyle dereden. Baba koala önde, anne ve yavru koala arkada yürümeye devam etmişler. Sonunda kamp alanına varmışlar.

Baba Co görev dağılımını yapmış, herkese eşit görev verecekmiş.
Anne Muzi, karınlarını doyurmak için yemek pişirecekmiş,
Baba Co, güvenle uykuya dalmak için çadır kuracakmış,
Yavru Muzipco, gece ısınabilmek için çalı toplayacakmış.

Herkes işinin başına geçmiş.
Anne Muzi, lezzetli yapraklarla güzel bir yemek pişirmiş.
Baba Co, kazıkları çakmış, ipleri germiş, çadır dinlenmek için hazırmış.
Fakat yavru Co, çalı toplamak için gittiği ormandan hala geri gelmemiş.

Çalı toplarken bir kunduza rastlamış
Hızlı hızlı çalışan bu şirin hayvanı hayretle izlemeye başlamış.
Kendisi için çok güzel bir ev inşa ediyormuş.
Hem de kimseden yardım almıyormuş.

Aniden burnuna bir arı konmuş,
Açılıp kapanan incecik kanatları burnunu gıdıklıyormuş.
Tam iğnesini batırmak üzereyken,
Vız vız arıyı kovalamaya koyulmuş.

Ormanın sonunda , kocaman bir kovanda binlerce arı çalışıyormuş.
Kraliçe arı, çalışkan arılarına ‘’Bal peteklerim’’ diye sesleniyormuş.
Yavru arılarına karşı sevgisini güzel sözler söyleyerek gösteriyormuş.
Rengarenk çiçeklerden polen toplamakta hepimiz ustayız diyormuş.

Görevlerini yerine getiren çalışkan hayvanların daha mutlu olduklarını fark etmiş. Bundan sonra tembelliği bırakmaya ve çalışkan bir koala olmaya karar vermiş. Anne ve babasının ona verdikleri görevi hatırlamış.
Ve ormandaki en güzel çalıları toplamaya başlamış.


https://ervacamasal.blogspot.com.tr/